“Ölenleri geri getiremeyiz” dedi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Meğer ölmelerine pürüz olabilirlerdi. Sarsıntısı önceliği haline getiren bir toplumda hiçbir siyasetçinin bu duruma kayıtsız kalması kelam konusu olamaz. Bize vadettikleri aslında bizim beklentilerimiz. ‘Popülist siyaset’ dedikleri şey bu esasen. Halkına değil, kendine hizmet. Bunu yaparken de halkına hizmet üzere göstermek. Tek yolu da hakikat ya da yanlış, yasal ya da değil, yararlı ya da ziyanlı demeden ortada halkın istediklerini onlara duyurmak, sunmak. Aksi olsa ‘imar barışı’ yerine kaçak yapıları yıkmayı gündemlerine alırlardı.
Değişen bir şey olmasını istiyorsak unutmamamız gerekir. Sormamız, sorgulamamız, istememiz gerekir fakat gidişat pek de o denli değil. “Ölenleri geri getiremeyiz ama…” ile başlayan cümlelerin sonunda bir yıl daha vakit isteniyor. 21 yılda milyarlarca lira vergi toplayarak hiçbir adım atmayanlar istiyor bu süreyi.
Peki ne için?
Tabii ki yeni binaları yapmak için. Daha süreksiz barınmayı sağlayamayanlar, kalıcı konutlara başlıyor. Salgında maske, sarsıntıda çadır dağıtamayanlar- tahminen dağıtmayanlar demek daha gerçek çünkü dağıtmak yerine satıyorlar- artık tek bildikleri işi yapacaklar; betondan kuleler…
Bunun için daha insanların cansız vücutları çıkarılmadan mukaveleleri imzaladılar. En sevdikleri müteahhitlerle. Çabucak inşaat alanları belirlendi. Ne yer etüdü yapıldı, ne jeofizik inceleme…
Önemi yok ki onlar için. O bilimin konusu ne de olsa. Şayet önemseselerdi yapacaklarını zelzele öncesi bilim insanlarını dinleyerek yaparlardı. Artık de “daha artçılar sürüyor beton dökmeyin, “Jeolojik ve Jeofizik incelemeleri yapın” kelamlarına kulak tıkıyorlar. Nasıl olsa güçlü telaffuzları var. Yazgı, fıtrat…
Ölenler de geri getirilemediğine nazaran dikelim yeni betondan mezarları yan yana…
Ne de olsa orada bir daha zelzele olmaz.
Israrla tekrar edin
“Seçimi kaybetsem de EYT’yi çıkarmam” dedikten bir yıl sonra EYT gündeme geldi. Neden? Zira seçimi kaybetme tehlikesi ortaya çıktı. EYT’liler örgütlendi, sayıları milyonları buldu, mitingler yaptılar. Kimse kayıtsız kalamadı. İstediklerini zorla aldılar. Sarsıntı için neden kimse bağırmıyor? İllaki ölmemiz mi gerekiyor? Zelzele olmadan sarsıntısı neden gündemde tutamıyoruz? Gündemde değilken zelzelesi gündeme getirenler halkı korkutmakla suçlanıyor. Sizce de korkmamız gerekmiyor mu? Koca koca binaların altında kalma tehlikesi sizi korkutmuyor mu? O vakit daima birlikte korkalım sonra da bu endişeyi yok etmeyenlere koltuklarını kaybedecekleri korkusunu verelim. Bakalım o vakit ne yapacaklar?
Çözüm mü yeni rant kapısı mı?
Üst üste açıklamalar yapılıyor. Beklenen Marmara Sarsıntısı ile ilgili. İstanbul’da riskli alanların taşınacağı söyleniyor, kimi binalar boşaltılıyor. Hastaneler, okullar… O beklenen zelzele ne vakittir bekleniyor? 1999’dan beri. Aslında 200 yıldan fazla bir müddettir bekleniyor lakin 1999 zelzelesi resmi sayılara nazaran 17 bin insanın vefatına neden olunca kalan mühlet hesaplandı. Kimi 10 yıl dedi kimi 30… Lakin kimse ‘olmayacak’ demedi. 2002 yılında iktidara geldi AKP. 21 yılda yapılmayanlar artık akla geldi. Yeniden ‘kentsel dönüşüm’ deniyor. Bu çerçevede Fikirtepe’nin geldiği durum koca bir örnek olarak karşımızda dururken. Riskli dedikleri yerlere gökdelenler diktiler ismine da ‘kentsel dönüşüm’ dediler. Rantlarına isim verdiler. Birkaç binayı taşıyarak başarmayı düşündükleri şey ne biliyor musunuz?
O beklenen zelzele nasıl olacak hiç okudunuz mu, dinlediniz mi? Buyurun, anlatayım. Az sonra okuyacaklarınız Bilim Akademisi üyesi, yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür’ün danışmanlığında hazırladığım ‘Beklenen İstanbul Depremi’ evrakından…
Bir zelzele olacak Marmara Denizi’nde. Büyük ve yıkıcı olacak. Sarsıntı Türkiye’nin en büyük ve en tehlikeli fayında, Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda gerçekleşecek. Birçok açıklama var zelzeleye dair. Hiçbiri büyüklüğünü 7’nin altında vermiyor. En büyük mümkünlük 7,6.
Bu, 9’a yakın bir şiddet manasına geliyor. Hatta birtakım bölgelerde 9’dan büyük. Binlerce bina yıkılacak, beklenen meyyit sayısı yüz binlerle söylem ediliyor. Hiçbir şey bugüne kadar yapılmadığı için tablo bu. Çünkü iktidara nazaran; sel de, zelzele de, grizu patlamaları da baht. Bu yüzden dere yatağına yapı yapan da hatalı değil, fay çizgisine inşaat yapan da, tedbir almayan maden sahipleri de. Bir de helallik alındı mı her şey biter.